ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI SONRASI YARGILAMANIN YENİLENMESİ ve PROTOKOLÜN İPTALİ DAVALARI

Av. Abdurrahman Çetin*

(**)

GENEL OLARAK

Hukukumuzda “Anlaşmalı Boşanma” kurumu ilk kez Hıfzı Veldet Velidedeoğlu öncülüğünde hazırlanmış bulunan “1971 tarihli Türk Medeni Kanunu Ön Tasarısı’nda zikredilmiş devamında tasarı 12.05.1988 tarihli ve 3444 sayılı Kanunla yürürlüğe girmiştir. Sistemli bir kanun maddesi altında düzenlenmesi ise İsviçre Medeni Kanun’unda bu veçhede gerçekleştirilen revizelerin Türk Hukukuna yansıması ile mümkün olmuş ilgili iktisap 22.11.2001 tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile gerçekleşmiştir.[1]

Kanun koyucu anlaşmalı boşanma davasını Türk Medeni Kanunu’nda müstakil bir maddede değil “Evlilik Birliğinin Sarsılması” kenar başlık madde 166 dâhilinde düzenlemiştir. Bunun nedeni kanun koyucunun, en az bir yıl devam etmiş olan bir evlilikte eşlerden birinin açtığı davayı diğerinin kabul etmesini veya her iki eşin birlikte boşanma başvurusunda bulunmasını evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğunun faraziyesi olarak görmesidir.[2] Kanun koyucu anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için madde 166/3’te zikredilen sair koşullarla birlikte hâkimin tarafların anlaştığı protokolü uygun bularak onaylama şartını aramıştır. Anlaşmalı boşanma protokolünün bu yönü doktrinde hukuki nitelik tartışmalarına neden olmuştur. Kanaatimizce kanundaki tüm koşullar ve yargılama sonrası sonuçları dikkate alındığında anlaşmalı boşanma aile hukukuna özgü sui generis bir sözleşmedir.

Türk Medeni Kanununun 178. maddesinde yer verilen evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava haklarının, anlaşmalı boşanma davası sonrası gidilebilirlik kabiliyeti doktrinde tartışılmış ancak Yargıtay[3] anlaşmalı boşanma kurumunda tarafların boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdükleri ve davanın mahiyeti gereği birbirlerine herhangi bir kusur izafesinde bulunmadıklarından TMK madde 178’te zikredilen dava yollarına gidilemeyeceği yönünde içtihatlarda bulunmuştur.

 TMK madde 166/III’ün ikinci cümlesinde “…Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır…” hükmüne yer verilmiştir. Aktarılan hüküm gereği aile mahkemesi hâkimi uygun bulma aşamasında tarafların iradesinin fesada uğradığını muvazaa, gabin gibi somut olayda protokolü geçersiz kılacak bir durum olduğuna kanaat getirirse protokole onay vermekten kaçınacaktır. Zikredilen durumlardan herhangi birisinin henüz karar kesinleşmeden üst yargı mercilerinde tespit edilmesi ya da taraflarca ileri sürülmesi halinde de ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu karar bozularak yerel mahkemeye gönderilmelidir.

Anlaşma temeline dayalı boşanma davasının kesinleşmesinden sonra yukarıda zikredilen durumların ortaya çıkması durumunda tarafların gidebileceği hukuki yollara ilişkin TMK ya da sair kanunlarda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Çalışmanın konusunu, irade sakatlıkları ya da protokolün geçersizliğine neden olacak hallerin anlaşmalı boşanma davasının kesinleşmesinden sonra öğrenilmesi ortaya çıkması veya ifade edilebilecek duruma gelmesi halinde gidilebilecek hukuki imkânlar oluşturmaktadır.

 1. YARGILAMANIN YENİLENMESİ DAVASI

Yargılamanın yenilenmesi kesin olarak verilen veya kesinleşen mahkeme hükümlerine karşı istenebilmektedir. Bir karar henüz kesinleşmemişse kanundaki sebeplerden biri mevcut olsa bile hüküm kesinleşmeden önce yargılamanın iadesi yolunu gidilemez. Aynı nedenle hüküm kesinleşmeden önce yargılamanın iadesini isteme süresi de işlemeye başlamaz. Burada kesinleşmiş hükümlerden kastedilen maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden kararlardır.[4] Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 382’te düzenlenen çekişmesiz yargı kararları maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediklerinden bu kararlar hakkında yargılamanın iadesi yoluna gitmek mümkün değildir. Çalışmamızın konusunu teşkil eden anlaşmalı boşanma sonrası verilen kararın çekişmeli-çekişmesiz yargı kapsamında değerlendirilebilirliği aşağıda incelenecektir.

            Yargılamanın yenilenmesi sebepleri kanunda tahdidi olarak sayılmıştır ve bu sebepler kıyas yolu ile genişletilemez. Yargılamanın yenilenmesi yoluna davanın tarafları ile tarafların külli ve cüz’i halefleri başvurabilir. Yenileme talebi bir dava dilekçesi ile hükmü veren mahkemeden istenir. Kararı açıklayan mahkeme göreve ilişkin yeni bir kanun hükmü ile görevsiz hale gelmiş olsa bile, yargılanmanın yenilenmesi davası ilk davaya bakmış ve hüküm vermiş olan mahkemede açılır.[5]

1.2 Anlaşmalı Boşanma ve Yargılamanın Yenilenmesi Davaları

            Anlaşmalı boşanmada kabul edilen evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına ilişkin ulaşılan kanının hukuki niteliği karinedir. İşte tam da bu husus dikkate alınarak irade sakatlıkları ya da protokolün geçersizliğine neden olacak hallerin anlaşmalı boşanma davasının kesinleşmesinden sonra öğrenilmesi, ortaya çıkması veya ifade edilebilecek duruma gelmesi halinde gidilebilecek hukuki çareler tespit edilmelidir. Zira evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı karinesine dayanarak hüküm kuran hâkimin “varsaydığı” alanların aslında ve gerçekte oluşmadığının ispatlanması karinenin somut olayda gerçekleşmediğini gösterecektir. Bu veçhede aşağıda kanuna karşı hile durumuna mehaz teşkil edecek “saik yanıltması” TMK madde 2’de düzenlenen “iyiniyet” durumuna uymayacak haller ve irade sakatlıklarının somut vakıalarda olmaları durumunda yargılamanın yenilenmesi kurumuna gidilebilirlik kabiliyetleri tartışılacaktır.

Anlaşmalı boşanma davalarında esas olan kıstaslar; tarafların iradelerini serbest bir şekilde ortaya koymaları, bu hususun tespitinin kamu düzenine ilişkin olduğu, hâkimin buna ilişkin olayları kendiliğinden araştırması gerektiğidir. Bu durumun aksini ortaya koyan kabul tarzının kanuna karşı hileye imkân tanıyacak nitelikte olduğunu, eşlerin boşanma konusundaki gerçek amaçlarının dul maaşı almak ya da eşlerden birinin hacizden kurtulmasını sağlamak gibi meşru olmayan amaçlara hizmet edeceği aşikârdır. Bu sebeple anlaşmalı boşanma davalarında tarafların saik konusunda açıklama yapma yükümlülüğü bulunmazken eşlerin iradelerinin herhangi bir baskı altında olup olmadığı hususunu hâkimin denetleme zorunluluğu bulunmaktadır. Hâkim için anlaşmalı boşanma davalarında tarafların sonuca hangi iç nedenle gittiği kanaatimizce önem taşımakta olup Yargıtay içtihatları da aktardıklarımıza dikkat çekmektedir. Yargıtay yukarıda zikredilen kanuna karşı hileye mehaz teşkil edecek durumların var olduğu somut olaylarda, tarafların beyanının samimi ve serbest bir iradenin ürününün olmadığına vurgu yaparak; evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına karine oluşturacak bir irade açıklaması olmadığı sonucuna ulaşmıştır.[6]

            Hâkim tarafların anlaşmalı boşanma konusunda iradelerinin hiçbir baskı altında olmadığına kanaat getirmelidir. Eşler hiçbir baskı altında kalmadan anlaşmalı boşanma protokolünü hür iradeleri altında imzaladıkları konusunda hâkimi ikna etmelidir. Fakat bazen eşler birbiri üzerinde baskı ve zorlama kurarak anlaşmalı protokoldeki şartları imzalamak hususunda karşı tarafı ikna edebilirler. Yargıtay’a göre tarafların anlaşmalı boşanma davalarında anlaşarak boşanma taleplerine ve bu yönde hüküm almalarına rağmen hükmün tebliğ verilmeyip bir yıl birlikteliğin sürdürülmesi, açıklanan iradelerinin samimi olmadığını göstermektedir. Yargıtay isabetli olarak bir yıl sonra hükmün tebliğ ettirilmesi TMK’nın 2. maddesiyle bağdaşmayacağı görüşündedir.[7]

            Anlaşma temeline dayalı boşanma davasının söz konusu olduğu hallerde eşlerden birisi esasen boşanmayı istemekle birlikte, boşanma protokolünü mahkemeye sunulan koşullarda istememesine rağmen diğer tarafın aldatma, yanıltma veya korkutması sebebiyle boşanma protokolünü imzalamak zorunda kalmışsa hâkim bu durumu dikkate almalıdır. Bu hâlde hâkimin, eşin boşanma protokolünün oluşumundaki iradesinin sağlıklı olmamasına dayalı olarak yani Türk Borçlar Kanunu madde 37/I uyarınca protokole onay vermemesi gerekir. Zira ilgili duruma icazet vermek ya da icazetten sonra ilgili protokolü iptal etmemek TMK madde 166/III’de düzenlenen “Tarafların Serbest İradelerinin Rol Oynaması” ilkesi ve koşulunun ihlaline sebebiyet verecektir.

            Anlaşmalı boşanma yargılamasında hâkim, gereken durumlarda protokole müdahale etmekle yükümlüdür. Boşanmaya yönelik beyanlarının oluşması ve dış dünyaya yansıması esnasında iradeyi sakatlayan hallerin mevcut olup olmadığını denetlemek hâkimin görevi dâhilindedir. Hâkim iradelerin geçerli olarak ve kuşkuya yer bırakmayacak netlikte beyan edilip edilmediğine yönelik denetimi yargılama süreci sona erene kadar her aşamada yapmakla yükümlüdür. Ancak her nasılsa hâkim bu hususu gözden kaçırarak sakatlanmış bir irade beyanına rağmen boşanma protokolünü geçerli sayıp taraflarca imzalanan protokol dâhilinde eşlerin anlaşmalı olarak boşanmasına karar vermişse bunun sorumluluğunu taraflara yüklemenin haklı bir tarafı yoktur.[8] Hukuk Muhakemeleri Kanununun m.375/1-h fıkrasında yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında lehine karar verilen tarafın karara tesir eden hileli bir davranışta bulunması hali sayılmıştır. Protokolün imzalanması esnasında karşı tarafın hileli davranışı neticesi iradesi sakatlanan taraf, anlaşmalı boşanma ilamı kesinleştikten sonra HMK 375/I-h fıkrası uyarınca yargılamanın yenilenmesini talep edebilmelidir. Yargıtay içtihatları da bu yöndedir.[9]

Hile, gerçekte mevcut olan vakıaların bilerek gizlenmesi veya sahte vakıalara istinat edilmek suretiyle diğer tarafın iğfal edilmesidir. Lehine karar verilen tarafın karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması sebebine dayanılarak yargılamanın yenilenmesinin istenebilmesi için hileli davranışın bir ceza mahkemesi kararıyla tespit edilmiş veya belirlenmiş olmasına gerek yoktur. Hileli davranışın yargılamanın yenilenmesi sebebi teşkil edebilmesi için karara etki eden hileli davranışın, lehine karar verilen taraftan sadır olması gerekmektedir. Hangi davranışların hileli sayılacağını yargılamanın yenilenmesine davasına bakacak hâkim takdir edecektir ancak buradaki hilenin (hileli davranışın) diğer kanunlardaki anlamından daha geniş bir şekilde anlaşılması gerekmektedir.[10]

1.2.1 Anlaşmalı Boşanma Davasının Çekişmeli / Çekişmesiz Yargı Faaliyeti Olması Tartışması

            Hukuk Muhakemeleri Kanununun 374. maddesine göre yargılamanın iadesi kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı istenebilir. HMK m. 388’e göre çekişmesiz yargı kararları maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediklerinden bu kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez. Çekişmesiz yargı HMK’nın 382 ila 388’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanunda anlaşma temeline dayalı boşanmaya ilişkin meselelerin çekişmesiz yargı içerisinde kabul edilerek çözümleneceğine ilişkin hüküm yoktur. Ancak çekişmesiz yargı işleri kanunda sınırlı sayıda sayılmamıştır. Çekişmesiz yargının söz konusu olduğu hallerde ortada bir dava bulunmadığı dolayısıyla tarafların mahkemeye bir uyuşmazlığın çözümü için başvurmadıkları bilinmektedir. Burada davacı ve davalı yoktur. Taraflar sadece mahkeme kanalıyla yerine getirilebilecek resmi nitelikte bir işin çözümü için talepte bulunmaktadırlar. Hâkim tarafların boşanma yönündeki beyanlarını her türlü baskıdan uzak tamamen özgür iradeleriyle dile getirmiş olduklarına ilişkin kanaate varmalı ayrıca aralarında akdetmiş bulundukları protokolün kanuna, kamu düzenine, ahlaka, kişilik haklarına aykırı unsurlar ihtiva edip etmesi halinde protokolü onaylamamalıdır.

Aynı şekilde TMK m. 1010/I/b.I gereği anlaşma temeline dayalı boşanma davasında da taraflar protokole konu edimlerin karar kesinleştikten sonra zamanında ve gereği gibi ifasını tehlikeye atabilecek olası tasarruf işlemlerine karşı yargılama aşamasında hâkimden ihtiyati tedbir talebinde bulunabilmektedir. Tüm bu aktarılanlar anlaşma temeline dayalı boşanma davasının çekişmeli yargı kapsamında çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlık olduğunu göstermektedir. Yargıtay’da istikrarlı bir şekilde bu yönde içtihatlarda bulunmuştur.[11]

PROTOKOLÜN İPTALİ DAVASI

Bu bölümde anlaşmalı boşanma davasında kararının kesinleşmesinden sonra irade sakatlıklarından kaynaklı “protokolün iptalinin” mümkün olup olmayacağı üzerinde durulacaktır. Anlaşmalı boşanma davası sürecinde irade sakatlıkları ya da yukarıdaki bölümde zikredilen saiklerden birisinin gerçekleşmesi durumunda nasıl bir yol izlenebileceğine ilişkin kanunumuzda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Anlaşmalı boşanma yargılamasında hâkim, tarafların beyanlarının oluşması ve dış dünyaya yansıması esnasında iradeyi sakatlayan hallerin mevcut olup olmadığını denetlemekle yükümlüdür. Hâkim iradelerin geçerli olarak ve kuşkuya yer bırakmayacak netlikte beyan edilip edilmediğine yönelik denetimi yargılama süreci sona erene kadar her aşamada yapmakla yükümlüdür. Ancak irade sakatlıkları ya da protokolün geçersizliğine neden olacak hallerin anlaşmalı boşanma davasının kesinleşmesinden sonra öğrenilmesi ortaya çıkması veya ifade edilebilecek duruma gelmesi halinde bunun sorumluluğunu taraflara yüklemenin haklı bir tarafı yoktur. Örneğin ikrah altına alınarak iradesi fesat edilmiş ve anlaşmalı boşanma protokolü kapsamında hâkim önünde iradesini tekrar ettiği anda dâhi ikrah altında olan eş bakımından onaylanan protokolün iptali mümkün olmalıdır.

Yukarıda bahsedilen iptal davası Medeni Kanunumuzda yer alan bulan evliliğin butlanı ve ölüme bağlı tasarrufların iptali davasını akla getirmektedir. Anlaşma temeline dayalı boşanma davasında temyiz kudretini kaybedecek derecede akıl hastası olan kişi protokolü imzalayarak boşanma yönünde beyanda bulunmuşsa ve her nasılsa bu husus hâkimin dikkatinden kaçmış ve hâkim akıl hastası kişinin beyanına itibar etmiş bu şekliyle de protokol kesinleşmiş hükme esas olmuşsa kanaatimizce süresiz olarak protokolün iptali için dava açılabilmelidir. Ancak somut olayda irade sakatlıkları ya da yukarıdaki bölümde zikredilen saiklerden birisinin gerçekleşmesi durumunda ilgili duruma özgü kanunlarda belirtilen süre içerisinde aile mahkemelerinde “protokolün iptali” davası açılmalıdır. Bu durumda somut vakıada TBK m. 30 vd. düzenlenen irade sakatlıklarından herhangi birisin vuku bulması ve iradenin fesada uğradığı şartlar altına anlaşmalı boşanmanın kesinleştiyse kanunda öngörülen bir yıllık süre içerisinde “protokolün iptali” davası açılmalıdır. İlgili sürenin başlangıç ve sona ermesi her somut olaya göre ayrı olarak değerlendirilmelidir.

SONUÇ

            Boşanma protokolü doktrindeki ağırlıklı görüşe göre ve kanaatimizce sui generis bir aile hukuku sözleşmesidir.Anlaşmalı boşanma davası açıldığında hâkim, tarafların boşanmak istediklerine dair beyanlarının her türlü baskıdan uzak serbest iradeleri ile ifade edip etmediklerini re’sen dikkate alır. Geçerli hiçbir saik olmaksızın dahi taraflar kanunda yer alan koşulları yerine getiriyorlarsa anlaşarak boşanma imkânına haizdirler. Ancak kanundaki tüm şartlar yerine getirilmiş olsa bile somut vakıada irade sakatlıkları, gabin gibi iradeyi fesada uğratan bir durum varsa hâkim tarafların protokolüne onay vermekten kaçınmalı şayet protokol (boşanma davası) kesinleşmiş ise de taraflara yargılamanın yenilenmesi ya da protokolün iptali davaları yoluna gidebilme imkânı tanınmalıdır.

Anlaşmalı boşanma ilamı kesinleştikten sonra kanaatimizce, protokolün imzalanması esnasında karşı tarafın hileli davranışı neticesi iradesi sakatlanan taraf, HMK 375/I-h fıkrası uyarınca yargılamanın yenilenmesini talep edebilmelidir. Doktrindeki hâkim görüş ve Yargıtay içtihatları buradaki “hilenin” diğer kanunlardaki anlamından daha geniş bir şekilde anlaşılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu sebeple kanaatimizce, somut vakıalarda meydana gelebilecek irade sakatlıkları, aşırı yararlanma, muvazaa gibi durumlar ilgili fıkradaki hileli davranışın kapsamına girmektedir ve bu sebeple yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilmelidir. Aynı saiklerle protokolün iptali davası yoluna gidebilmek de mümkün olmalıdır.

* İstanbul Barosu

 

** Makalenin tam haline İstanbul Baro Dergisi 2022/IV sayısından ulaşabilirsiniz.

 

[1]Şeyda Şanlı Yayın, “Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2017, s.18.

 

[2]Helin Neval Tekin, “Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2017, s.39.

 

[3]“…Taraflar anlaşmalı olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166/3 maddesi uyarınca boşanmışlar ve boşanmaya ilişkin karar 29.1.2010 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı kadın tarafından 3.5.2010 tarihinde açılan manevi tazminat ( TMK.md. 174/2 ) evlilik birliği devam ederken davacı kadının, eşinden şiddet ve kötü muamele görmesine dayalıdır. Boşanma kararı tarafların anlaşmalarına dayandığına göre, davacının boşanmadan sonra, boşanma sebebiyle artık manevi tazminat talep etmesi mümkün değildir. Taraflar arasında anlaşmalı olarak boşanmaya karar verilmiş olması durumunda, boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdükleri ve ilişkilerini tasfiye ettiklerinin kabulü gerekir. Bu itibarla anlaşmalı boşanmadan sonra artık boşanma sebebiyle tazminat istenemeyeceği nazara alınmadan, davacı yararına manevi tazminata ( TMK.md. 174/2 ) hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” Yargıtay 2. HD, E. 2014/18709, K. 2014/20286,  T. 20.10.2014. Dairenin sadakat yükümlülüğünün ihlali saikine dayalı aynı yöndeki kararı için bknz.: Yargıtay 2. HD, E. 2011/11544, K. 2012/25372,  T. 19.10.2012. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’da yakın tarihli bir içtihatında aynı yönde karar vermiştir: “…Somut olayda davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin TMK’nın 178. maddesi uyarınca talep edildiği, kesinleşen boşanma kararında ise kusura ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı gibi tarafların mahkeme huzurunda boşanma ve boşanmanın mali sonuçları hakkında uzlaştıkları, bu husustaki imzalı beyanlarının tutanağa geçirildiği, böylelikle mahkemece TMK’nın 166/3. maddesine dayalı olarak boşanma kararı verildiği anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda tarafların boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdükleri ve ilişkilerini tasfiye ettikleri kabul edilir. Bu itibarla anlaşmalı boşanmadan sonra artık boşanma sebebiyle maddi ve manevi tazminat istenemez. Diğer yandan yukarıda değinildiği üzere anlaşmalı boşanma davalarında eşler boşanma ve boşanmanın ferileri konusunda anlaşmış oldukları gibi, birbirlerine herhangi bir kusur izafesinde bulunmadıklarından başka bir ifadeyle bu davalarda yeniden kusur araştırması yapılması mümkün olmadığından mahkemenin eldeki davada topladığı delillere göre belirlediği davalının kusurlu davranışlarının hükme esas alınması ve davacı yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir…” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/2-3067, K. 2019/512, T. 02.05.2019.

 

[4]Zekeriya Yılmaz, Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Adalet, Ankara, 2013, s.43 vd.

 

[5]Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Demir, İstanbul,2001, 5. Cilt s. 5248.

 

[6]“…tarafların yetim aylığı alma, eşin borcu sebebiyle mallarını takip ve hacizden kurtarma gibi mali sebeplerle boşanma isteğinde birleşmeleri, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına karine oluşturacak bir irade açıklaması olamaz. Davalının 21.01.1991 günlü dilekçesi 23.01.1991 tarihli oturumdaki beyanının samimi ve serbest bir iradenin ürününün olmadığını gösterdiği gibi taraflar…” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 7288, K. 9704, T. 17.01.1991.Yargıtay’ın güncel içtihatları da aynı yöndedir, bknz.: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 21176, K. 499, T. 30.01.2006.

 

[7] ”…Tarafların anlaşarak boşanma taleplerine ve bu yönde hüküm almalarına rağmen, hüküm tebliğe verilmeyip üç yıl birlikteliğin sürdürülmesi açıklanan iradenin samimi olmadığını gösterir. Tarafların halen aynı adreste birlikte oturdukları da tebliğ parçalarından anlaşılmaktadır. Bir yıl sonra hükmün tebliğ ettirilmesi Medeni Kanunun 2. maddesiyle bağdaşmaz. Bu nedenle hukuka aykırı hükmün bozulması gerekmiştir… “

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 3032, K. 5522, T. 25.03.2009., “…Taraflar 10.11.1999’da anlaşmalı boşanmışlar ancak birliktelik devam etmiş, 23.03.2002 tarihinde birliktelikten çocuk Ayberk dünyaya gelmiş, koca boşanma ilamını 2.7.2003 ‘te davalı yana tebliğe çıkarmıştır. Tarafların boşanma kararına rağmen evlilik birliğini sürdürmeleri karşısında hâkim önündeki açıklamaları serbest ve samimi bir irade ürünü olmadığını göstermektedir. Davacı kocanın boşanma kararından sonra yaklaşık 3 yıl karı koca gibi yaşantısını sürdürmesi, evliliğin devamı hususunda güven vermesi ve 3 yıl sonra 3 yıl önceki mali şartlarla boşanmayı sağlamak üzere kararı tebliğe çıkarması Medeni Kanunun 2. maddesiyle bağdaşmaz. Hükmün bozulması gerekmiştir…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 16350, K. 1814, T. 18.02.2004., aynı yöndeki başka bir karar için bknz.: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 12351, K. 2001, T. 8.10.2001.

 

[8]Hande Atmaca Ülkü, “Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma Protokolü”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2017, s.208.

 

[9]”…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davalı, temyiz dilekçesinde kocasının tehdit ve baskısı nedeniyle boşanma davasını kabul ettiği yönünde beyanda bulunduğunu, bu kabulüne bağlı olarak anlaşmalı boşanmalarına karar verildiğini ileri sürerek, hükmün bozulmasını istemiş… Bu karar karşısında davalının anlaşmalı boşanma hükmüne esas alınan “davayı kabul” yönündeki irade açıklamasının tehdit ve davacının baskısı altında alındığı ve serbest iradesini yansıtmadığı kabul edilmelidir. Davalının hükme esas alınan irade beyanı “tehdit ve korkutmayla” elde edildiğine göre, tarafların boşanma ve fer’ilerinde anlaşma içinde oldukları kabul edilemez. Böyle bir durumda da, Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesine göre boşanma kararı verilemez. Öyleyse, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterecekleri deliller toplanarak Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği saptanıp, ulaşılacak sonucuna göre karar verilmelidir. Bu yönde işlem yapılmak ve karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir…” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 23500, K. 27564, T. 19.11.2012.

 

[10]”…Burada sözü edilen hilenin geniş anlamda anlaşılması, hükme etkili olan pek çok eylem ve hareketin hile şeklinde nitelendirilmesi ve olayların gelişimine göre ne gibi hallerin hile oluşturacağının hakim tarafından takdiri gerekir… Diğer tarafın esasen var olan bir hatasına gayri meşru bir şekilde dayanma hali, hile ile aynı niteliktedir…” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 6/169, K. 183, T. 19.03.2003., “…Öte yandan da diğer kanunlarda ve özellikle Borçlar Kanununda düzenlenen hilenin unsurlarına bağlı kalmaksızın ne gibi ifade ve eylemlerin yargılamanın yenilenmesini gerekli kılacağını takdir etmesi gerekecektir…”Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, E. 11279, K. 142, T. 14.01.1981.

 

[11]“…TMK m. 166/3 hükmünde taraflarca kabul edilecek düzenleme söz konusu olduğundan anlaşmalı boşanmaya dair düzenlemeyi kabul eden taraflar (hem erkek hem de kadın) davacı davalı sıfatını kendiliğinden alır. Görüldüğü üzere anlaşmalı boşanma ancak tarafların (kadın ve erkek) anlaşması ile olanaklıdır. O halde mahkeme kararında eşlerin davacı-davalı ve davalı davacı biçiminde gösterilmeleri uygun olacaktır…” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 11382, K. 2844, T. 15.3.1990. “…Nitekim Dairem eşlerin anlaşmasına dayalı boşanma davalarında bir bakıma iki davacı ve iki davalı olduğu görüşünü sergilemiştir…” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 16712, K. 19816, T. 16.11.2009.

KAYNAKÇA

Demirbaş, Harun. “Türk Borçlar Kanunununda Korkutmanın Şartları ve Sonuçları”. Doktora, İstanbul Üniversitesi, 2012.

Gençcan, Ömer Uğur. Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku. İstanbul: Yetkin, 2013.

Köroğlu, Emre. “İrade Bozukluğu Hallerinden Korkutma”. Doktora, Erciyes Üniversitesi, 2020.

Kuru, Baki. Hukuk Muhakemeleri Usulü. C. 5. İstanbul: Demir, 2001.

Sevindik, Ersin. “İkrah”. Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi, 2008.

Tekin, Helin Neval. “Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma”. Yüksek Lisans, Bahçeşehir Üniversitesi, 2017.

Turgut, Dilan Sümer. “Anlaşmalı Boşanma ve Sonuçları”. Yüksek Lisans, Çankaya Üniversitesi, 2019.

Ülkü, Hande Atmaca. “Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma Protokolü”. Yüksek Lisans, Yeditepe Üniversitesi, 2017.

Yalın, Şeyda Şanlı. “Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma”. Yüksek Lisans, İstanbul Aydın Üniversitesi, 2017.

Yılmaz Bilgin, Esra Pınar. “Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma”. Yüksek Lisans, Maltepe Üniversitesi, 2015.

Yılmaz, Zekeriya. Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi. Ankara: Adalet, 2013.

Zehir, İlknur Pınar. “Boşanmanın Yan (Feri) Sonuç Sözleşmeleri”. Yüksek Lisans, İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2017.